DOLAR
32,2352
EURO
34,7825
ALTIN
2.458,80
BIST
10.333,29
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Bursa
Yağmurlu
14°C
Bursa
14°C
Yağmurlu
Cumartesi Az Bulutlu
20°C
Pazar Hafif Yağmurlu
17°C
Pazartesi Açık
19°C
Salı Açık
20°C

ALPARSLAN

ALPARSLAN
Advert
26.08.2018 00:44
306
A+
A-
Okuma Süresi: 3 dakika

ALPARSLAN

Karşılarına cihangir Asya ordularının en büyük komutanlarından biri olan Alparslan çıkmıştı.

İlk ordu arasında harp 26 Ağustos 1071 tarihinde bir cuma günü öğleden sonra Malazgirt ovasında başladı. Silahça üstün, askerce çok daha üstün, harp malzemeleri bakımından daha da üstün olan mağrur Bizans imparatoru, neye uğradığını bilememiş ve çok güvendiği askerî varlığı bir kaç saat içinde Türk cengâverlerinin yıldırımlar gibi parlayan kılıç şakırtıları arasında eriyip gitmişti. Diogenes; Alparslanın yaptığı her türlü barış teklifini küstahça reddeden bu mağrur imparator, esirler arasında perişan bir halde kendisini hakir gördüğü Türk Selçuk Sultanının karşısında bulmuştu.

Malazgirt muharebesi, şüphesiz Anadolunun kapılarını Türklere açmakla kalmamış, aynı zamanda dünya siyasî tarihinin mecrasını da Türklerin lehine olarak değiştirmiştir. Buradan yürüyüşe geçen Türk akıncıları önce İstanbulda konaklamışlar ve sonra Avrupa ortalarına Viyanaya kadar ilerleyerek, Hıristiyan toprakları üstünde çok güçlü bir dünya hâkimiyeti ve bir imparatorluk kurmuşlardır. Daha sonra da bu Türkler muhteşem bir medeniyetin Türk İslâm medeniyetinin yeni öncüleri ve temsilcileri olmuşlardır.

Zira Bizans ordusu Malazgirt Ovasında tamamen imha edildiği için Türk akıncıları artık ciddi bir mukavemetle karşılaşmamışlar ve Romanos Diogenesin ölümünden sadece iki yıl sonra Ege ve Marmara sahillerine inmişler, Üsküdardan İstanbulu selâmlamışlar ve bütün Anadoluda at koşturmuşlardır.

Büyük Taarruz da (tıpkı Malazgirt meydan savaşı gibi) 26 Ağustos 1922 tarihinde, hilâlin mücahit Türk askerlerine nazlı bakışlarla tebessümler ettiği ve ışıkları ile parlak zafer mesajları gönderdiği bir şafak vaktinde başlamıştır. Tekbir sedaları andıran Türk topları, düşman mevzilerine bir cehennem ateşi ve ölüm kasırgası yağdırırken, şehitlik mertebesine ulaşmak için çırpınıp duran Mehmetçik, sanki bir gül bahçesine gidercesine kendisini ölümün kucağına atıyor ve bir kartal gibi düşmana dalıyordu. Can cana, baş başa, diş dişe bir boğuşma başlamıştı. Böylece bir taarruz ve boğuşmanın ne harp tarihinde ne de başka bir milletin geçmişinde eşi ve benzeri vardır. Zira bir tarafta vatanı için çarpışan, bayrak din ve milletin azizliği gibi yüce gayeler için canını her an feda etmeye hazır olan Türk askeri, diğer tarafta ise emperyalist emellerin zebunu vahşi kurt sürüleri gibi Anadolunun harimi ismetine dalan ırz ve namus nasipsizi Yunan palikaryası vardı.

Kükremiş aslanlar gibi düşman mevzilerine çullanan Mehmetçik, süratle zafere doğru koşuyordu. 30 Ağustos günü Dumlupınarda Başkomutanlık meydan muharebesi yapıldı. Düşman çevik Türk birlikleri tarafından kuşatılarak ona en ağır darbe vurulmuş oldu. Artık, Yunan ordusunun bir kere daha derlenip toparlanmasına imkân yoktu.

Böylece Batılı emperyalistlerin çok büyük ümitler besleyerek Türklerin üzerine gönderdiği bu çapulcular sürüsü bir kere daha Anadolunun harimi istetinde boğulmuştu. Çoğu kılıçtan geçirilmiş birçoğu ölmüş, bir o kadarı yaralanmış yine birçoğu da esir olmuştu. Hatta son anda Başkomutanlığa getirilen General Trikopis ile birlikte Yunan ordusunun önde gelen birçok üst rütbeli subayı da bu esirler gurubu arasında bulunuyordu. Yunan ordusundan kaçıp kurtulmak isteyen kılıç artıkları bozguncu askerlerde İzmir Körfezinde denize dökülmüştü.

İbret almayanlar için tarih bir tekerrürden ibarettir. Bu defa da tarih bir kere daha tekerrür etmiş, daha önce Romanos Diogenes ve ordusunun başına gelen felâketler; ne ilâhi bir tecellidir ki aradan dokuz asır geçtikten sonra şimdi kendilerini sözüm ona kokuşmuş Bizansın varisi sayanların, yani General Trikopis ve Yunan ordusunun başına gelmişti.

Kahraman Türk ordusunun bütün bir husumet dünyasına karşı kazandığı bu büyük zaferden bahsederken Atatürk daha sonra şöyle diyecektir; Bu meydan muharebesinin yapıldığı zamanda her sınıf askerlerimizin gösterdikleri gayret, kahramanlık her türlü takdirin üstündedir. Özellikle (bu kahraman) askerlerimizin Yunan ordusunun kalbine ve vicdanına verdiği korku çok daha önemlidir. O korku, o titreyiş ve dehşet… bütün Yunan ordusuna da sirayet etmiştir. Bundan da öte bu korku ve titreyiş bütün Yunan milletine de geçmiştir… Netice olarak bu savaş Yunanlıların ve Rumların kalbini sindirmiştir. Bunun üzerine bu savaşa “Rum Sındığı Meydan Savaşı” demek çok daha uygun olacaktır.

Yine Atatürk bu büyük zafer hakkında şöyle demiştir. –”Yüksek bir iftiharla şunu arz edeyim ki; bu hakareti yapan bir ordunun babalarından ve analarından ibaret olan milletimiz, bütün cihana karşı en yüksek saygıyı kazanmıştır. Artık milletimiz (bunun ile) korkusuzca iftihar edebilir. Ve ben böyle bir milletin aciz bir ferdi olmakla en büyük saadeti hissediyorum. Bu savaş meydanlarında emsalsiz kahramanlıklar ve çok yüksek bir zekâ (eseri) göstermiş olan subaylarımızın, erlerimizin en kahramanlarımızın her biri ayrı menkıbe, bir destan teşkil eden hareketlerini kemalle yükseltir saygı ve takdirle yâd ederim”.

İşte büyük zaferin Türk tarihi, Türk Milleti için ifade ettiği mâna kısaca budur. Türkler Malazgirt Meydan Muharebesi ile Anadoluda bir vatan kurmuşlardır. Başkomutanlık meydan muharebesi ile ise bu mukaddes Anadolu topraklarının Türk Milleti ve son Türk Devletinin sonsuza dek Türk yurdu olduğunu ve onları buralardan hiç bir güç ve kuvvetin söküp atmayacağını bir kere daha bütün dünyaya ilân ve ispat etmişlerdir. Anadolu kim ne derse desin Türkün öz yurdudur.

NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE

Yorumlar

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.