EKONOMİ – Medyadaki Trendyol skandalının asıl üssü neresi? Çin’den para alıp Türk yasalarına savaş açtılar… Yer yerinden oynamalıydı…
Konu TT olmalı, televizyonlarda tartışılmalıydı.
Gazeteciler ayaklanmalı, eylem yapmalıydı.
Amma ne oldu?
Birkaç onurlu gazeteci istifası dışında, medya tarihimizin en büyük skandallarından biri hakkında pek konuşan, ses çıkaran yok.
Öyle bir skandal ki bu, iletişim fakültelerinde ders diye okutulmalı.
Detaylara müsaadenizle çok girmeyeceğim sırdaşlar.
Medya alemimizin en etkili, en yetkili sitesi Medyaradar’dan gelişmeleri an be an takip ettiğinizi biliyorum.
Fakat kısaca hafıza tazeleyelim.
Cumhuriyet Gazetesi’nde bir süredir Trendyol depremi yaşanıyor.
Nedeni eski GYY Tuncay Mollaveisoğlu’nun büyük ifşası.
Trendyol’un e-ticarette tekelleşme yasasına karşı, para karşılığında Cumhuriyet’e haber yaptırdığı iddia edilmişti.
Mollaveisoğlu da iddiaları doğrulamış, yasa karşıtı haber için kendisinden önceki dönemde, çikolata kutusu içinde Cumhuriyet yönetimine 500 bin lira verildiğini ifşalamıştı.
Mollaveisoğlu görevden alındı…
Skandalı eleştirenlerin yazıları sansürlendi…
Sonrası istifalar, görevden almalar…
Yani kendini ulusalcı diye niteleyen bir gazete, Çinli Alibaba’nın sahibi olduğu bir şirketten para alarak, Türk yasalarına karşı savaş açıyordu!
Rezaletin boyutuna bakar mısınız?
Tabii herkes istifalar ve görevden alınmalar yaşandığı için Cumhuriyet’i konuşuyor.
Ancak skandalın asıl merkez üssü başka bir medya kuruluşu.
Bilin bakalım neresi?
Skandal denilince akla ilk gelen yer?
Okunma ve etki alanına bakıldığında Habertürk’ün bu meselede başı çektiğini söylemek pek de yanlış olmaz.
Faruk Bildirici‘nin Serbestiyet’te yayımlanan yazısından alıntı yapıyorum:
Yasaya karşı medyadaki kampanya Habertürk’te başladı. İlk yazılardan biri Güntay Şimşek’in Habertürk’te 8 Kasım 2022’de kaleme aldığı “E-ticaret kanunu her şeyi altüst edecek” başlığını taşıyordu. Şimşek, 22 Kasım’da “E-Ticaret kanunu kamu otoritelerine de zarar verecek”, 3 Aralık’ta “E-Ticaret kanununa da ithalat gibi bakılıyor”, 11 Aralık’ta “E-Ticaret kanunu tekelleşmeyi önleyebilir mi?”, 19 Aralık’ta “Yeni başlayanlar için; E-Ticaret kanununun zarar tespiti”, 23 Aralık’ta “Yerli şirketteki yabancı yatırımcı ne kadar yabancı olabilir” başlıklı beş yazı daha yayımladı. Şimşek, altıncı yazısında “Çıkarılan E-Ticaret Kanunu ile serbest piyasa ekonomisinin ruhu da örtüşmüyor, ama kanunun asıl amacının veya gizli hedefinin “Çinli” bir şirket “Trendyol” olduğu da fısıldanıyor” görüşünü dile getirdi. “E-Ticaret Yasası’nı “Çinli şirket” öcüsü ifadesi kullanarak savunmak, globalleşen ve dijitalleşen dünyada yanlış” diyerek, bu şirketi savundu.
Yine Habertürk’te Kemal Öztürk, 1 Aralık’ta “Yeni e-ticaret yasasının medyaya etkisi” başlığıyla yasanın aleyhine bir yazı yayımladı. Ayrıca Habertürk’te yasaya karşı birçok haber kullanıldı; televizyonda program da yapıldı.
Şimdiiii Keskin Kalem ifşalasın.
Tüm bu yazılar yayınlar başladıktan hemen sonra, Habertürk’ün tepesinde oturan bir isimle, Trendyol’un sahibi olan Ali Baba grubundan önemli bir isim, Taksim’deki Habertürk binasında bir araya geliyor.
Bunu ben söylemiyorum, Ciner Medya’ya bağlı Bloomberg’ün web sitesi söylüyor:
‘’Alibaba Grup Holding Başkanı Michael Evans, Ciner Medya Grubu’na nezaket ziyaretinde bulundu. Evans, Ciner Yayın Holding Yönetim Kurulu Başkanı Kenan Tekdağ ile Grup yöneticilerinin katıldığı sohbette Türkiye’de yapmayı planladıkları yatırımları anlattı.’’
https://www.bloomberght.com/evans-tan-ciner-medya-grubu-na-ziyaret-2322811
Haber, kare kare fotoğraflar eşliğinde servis edilmiş.
Pekiiiii Cumhuriyet’te deprem üzerine deprem yaşanırken Habertürk’te ne oluyor?
Kocaman bir hiç!
Fakat keskin kulaklarıma gelen duyumlara göre, fırtına öncesi sessizlik yaşanıyor.
İktidar medyası olayın üzerine gidiyor.
Troll hesaplar, işin özellikle Habertürk boyutunun takipçisi.
Dönemin Ticaret Bakanı Mehmet Muş da soruşturma açılması gerektiğini belirtti.
Ve iddialara göre, iktidar bu meselenin üzerine gitmeye kararlı.
Çünkü az evvel de belirttiğim gibi, Çinli bir şirketin parasıyla Türk yasalarına savaş açmak, akıl almaz bir aymazlık.
Yani bu meseleye dokunan yandı.
Ha bir de…
Düzgün gazetecilik yapıp tık alamazsanız…
Teknolojik değişimlerin gerisinde kalırsanız…
Yeniliklere uygun reklam modelleri geliştiremezseniz…
İşte koca gazete 500 bin liralık rüşvete kadar düşersiniz!
Tarihi Cumhuriyet’imizle eşdeğer olan bir markayı, böyle ayaklar altına alırsınız.
Sizinle çalışan emekçi gazetecileri açlığa mahkum edersiniz.
Daha önce defalarca uyardım, medyadaki gidiş gidiş değil diye.
Bu maaşlarla, bu imkanlarla çalıştıracak gazeteci bulamazsınız diye…
Ortalık para karşılığı haber yapanlara, nüfuz ticaretçilerine kalacak diye…
Ne oldu?
Maalesef dediklerim oldu.
Öyle ki gazetecilik artık asgari ücretle yapılan bir mesleğe dönüştü.
Giden vuruyor, gelen vuruyor.
Hakaretler havada uçuşuyor.
Müsaadenizle sırdaşlar, bunu başka bir başlıkta, önemli bir örnekle anlatayım.
Önceki gün bir diyalog yaşandı:
Gazeteci: “Asgari ücret 500 Doların altında kaldı”
Türk-İş Başkanı Ergün Atalay: “Kızım 14 altında kaldı, Allah ÖZELLİKLE sana kolaylık versin, yardımcın olsun.”
Ben bu sözler üzerine oturur günlerce yazarım da…
Biliyorsunuz sırdaşlar, arada kalbim tekliyor.
Klavye başında, sinirden can vermekten korkuyorum.
İşte 2023’te gazetecinin düştüğü hal budur.
Türk-İş Başkanı daha önce de bir başka gazetecinin yüzüne ”benim yeni işe giren çay getiren, senin aldığından 5 bin lira fazla maaş alır” demişti.
Ben de bu hem aşağılayıcı, hem de maalesef doğruluk payı olan bu sözleri köşeme taşımıştım.
Aradan geçen zamanda ne değişti?
Hiçbir şey.
Hırsız arsızlar dışında, emeğiyle çalışan gazeteci için koşullar daha da kötü.
Ayda bir iki kez, emekçilerin geçim derdine buradan ses vermeye çalışıyorum.
Medya yöneticileri ‘sızıntı kimden’ diye insanlara cadı avı başkatacağına, mavi yakanın bile altına düşen gazeteci koşullarını iyileştirmek için patronlarını ikna etsin.
Yöneticisi, patronu…
Gazeteciyi bu hale düşürenlere yazıklar olsun.
Kaynak: Medyaradar